İçerik

Dirayet Tefsiri

Dirayet Tefsiri

 Dirâyet tefsîri, rivâyetlere münhasır kalmayıp Arap dili ve edebiyâtı, dinî ve felsefî ilimler ile çeşitli müsbet ilimlere dayanılarak yapılan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsire de "dirâyet tefsiri" veya "rey ile tefsîr" ya da "ma'kûl tefsîr" denir.

Dirayet tefsirinin en belirgin özelliği müfessirin ayetleri tefsir ederken kendi görüşüne de yer vermesidir. Fakat müfessir bunu yaparken rivayetleri de tamamen gözden çıkartmaz. Müfessir bir yandan rivayetlerle ilgili engin bir bilgiye sahip olur. Diğer taraftan bu bilgileri Kur‟an‟ın ruhuna uygun bir şekilde yorumlayacak bir sentez kabiliyetine malik olmalıdır.

Alimler, dirayet tefsirini caiz görmeyenler ve caiz görenler şeklinde iki gruba ayrılmışlar ve her grup kendi delillerini sunmuştur.

Dirayet tefsirini caiz görmeyenlerin delilleri:

1- Tefsirde yapılan yorumlar zan ifade eder. Zan ise kesin bilgi değildir.

2-Dirayet tefsirini yasaklayan ayetlerin yanında hadisler de vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: “Kim bilmeden Kur‟an hakkında bir şey söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizi)

3-Birçok sahabinin kendi görüşleriyle Kur‟an‟ı tefsir etmekten kaçınmaları da önemli bir delildir.

4-Tabiundan da pek çok alim rey ile tefsirden kaçınmışlardır.

Dirayet tefsirini caiz görenlerin delilleri:

1-Dirayet tefsirini menettiği söylenen ayet ve hadisler, Kur‟an ayetlerini bilgisizce ya da hiçbir delile dayanmadan yapılan tefsir içindir. Yoksa bilgili bir kişinin yaptığı tefsirin bir sakıncası yoktur.

2-Eğer dirayet tefsiri caiz olmasaydı bazı sahabeler Kur‟an tefsirine yanaşmazdı. Halbuki başta reşid halifeler ve İbn Abbas olmak üzere pek çoğu tefsirde ictihada yer vermişlerdir.

3-Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel‟i Yemen vali olarak gönderirken ne ile hükmedeceğini sormuştur. Muaz, sırasına göre önce Kur‟an ile, onda hüküm bulamazsa sünnet ile, onda da bulamazsa kendi ictihadı ile hüküm vereceğini bizzat peygambere söylemiş ve bu görüşü makul karşılanmıştır.

4-Tabiun müfessirlerinin bir kısmının rey ile tefsirden sakındıkları doğrudur. Fakat birçoğu da bunu yapmıştır.

5-Herhangi bir konuda şer‟i bir nas varsa zan ile amel edilemez. Fakat böyle bir nas yoksa zan ile amel edilebilir.

Dirâyet tefsirinde; kelimelerin etimolojik yapısı, hakikat veya mecaz oluşu, cümlelerin tahlili, emir ve yasakların ne ifade ettiği, sözün bağlamı ve belâğat yönleri dikkate alınır. Müfessir, ilmî gücüne göre âyetleri yorumlar. Dirâyet tefsirinin kabul görmesi için bu tefsirin, İslâm'ın ruhuna, Kur'ân ve sünnet bütünlüğüne uygun olması gerekir.

Dirayet tefsirindeki Hata Nedenleri

1-Rey ile tefsir yapmak isteyen başta lügat, sarf, nahiv olmak üzere bedi, beyan, meani kıraat, nesh, esbab-ı nüzul gibi ilimleri iyi bilmek zorundadır. Bu ilimler bilinmeksizin yapılan tefsir yanlışlara açıktır.

2-Müfessir, bir ayeti tefsir ederken önyargıyla hareket etmemelidir.

3-Müfessir, Kur‟an‟ı tefsir ederken Kur‟an‟da geçen kelimelerin sahabe dönemindeki aldığı anlam ile müfessirin yaşadığı dönemde aldığı anlamın değişmiş olabileceğini göz ardı etmemesi gerekir.

4-Müfessir, sağlam senetleri olan rivayetleri mutlaka dikkate almalıdır.

5-Mutlak müteşabih olan konularda müfessir murad-ı ilahiyi belirlemeye çalışmamalıdır. Bu konularda aslolan dirayet değil rivayettir.

MeĢhur Dirayet Tefsiri Müellifleri ve Eserleri

1-Fahruddin er-Razi: Mefatihu’l-Gayb

Fahreddin er-Razi 543 yılında Büyük Selçuklu Devletinin başkenti Rey‟de dünyaya gelmiştir. İlk eğitimin babasından aldıktan sonra ilim yolculuklarına çıkmıştır. Hicri 600 yılında Herat şehrine yerleşmiş, burada 300 talebe yetiştirmiştir. 606 yılında burada vefat etmiştir.

Bu eser dirayet tefsiri olmakla beraber, rivayetlere de yer verilmiştir. Razi, ayeti ayetle tefsir etmeye çok dikkat etmiştir.

Ayet ve sureler arası tenasub ve insicama bu tefsirde çok önem verilmiştir. Bu konuda Razi, müfessirlerin başında gelir.

Tefsirde kelime tahlillerine ve şiirin şahit gösterilmesine çokça yer verilir.

Bu eserde esbab-ı nüzula da çok başvurulur.

Razi, tefsirinde israiliyata itibar etmez. Çünkü bu haberler ona göre kesinlik ifade etmezler. İsraili haberleri ya tefsirine hiç almaz ya da bu haberleri tenkide tabi tutar. Mesela Taberi‟de geçen iki meleğin Allah tarafından imtihan edilişi ile ilgili haberleri yoğun bir şekilde eleştirir.

Razi, Fatiha suresinin tefsirini yaklaşık bir cilt kitaba sığdırmıştır.

Razi, ayetleri tefsir ederken kelamdan fıkha, astronomiden tıbba, kimyadan fiziğe sahip olduğu bütün ilimleri kullanır. Bundan dolayı da pek çok kişi tarafından “Razi tefsirinde tefsir hariç her şey vardır” şeklinde eleştirilmiştir.

Razi, kıraat meselesine ayrı bir önem gösterir. Mananın doğru anlaşılması için değişik kıratlara yer verir.

Razi, tefsirinde bütün ilimleri kullanmakla beraber, tefsirindedki en belirgin ilim dalı kelamdır.

Taberi tefsirinin rivayette elde ettiği zirveyi; dirayet tefsirinde Razi elde etmiştir.

2-Kadı Beydavi: Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil

Hicri 585 yılında Şiraz‟a yakın Beyda kasabasında dünyaya gelmiştir. Şiraz başkadılığı yaptığı için bu lakabı almıştır. 685‟te vefat etmiştir.

Beydavi, tefsir, hadis, fıkıh, usûl-ü fıkıh, nahiv ve belağat alanlarında eserler vermiştir.

Beydavi tefsirinde rivayet ve dirayet metotlarını beraber kullanmıştır. Ayeti ayetle, hadisle ve sahabe sözleriyle tefsir etmeye özen göstermiştir.

Eserde geçmiş önemli müfessirlerin görüşleri özetlendikten sonra bazen bunlara Arap şiiriyle istişhadda bulunarak, ayrıca dil kaidelerine ve akli istidlallere dayanılarak ortaya konan yeni görüşler ilave edilmek suretiyle dirayet metodu uygulanmıştır.

Kevnî ayetleri yorumlarken ayrıntılı açıklamalar yapmış, isabetli bir ilmî tefsir metodu uygulamıştır.

Edebî ve felsefî tahlillerin veciz bir üslupla ifade edilmesinden dolayı bu eser, büyük itibar görerek medreselerde okutulmuştur.

3-Nesefî: Medariku’t-Tenzil ve Hakaiku’t-Te’vil

Özbekistan‟ın Nesef şehrinde dünyaya gelmiştir.

Nesefi tefsirini mutezili olan Zemahşeri‟nin Keşşafına karşı ehl-i sünneti savunmak için yazmıştır.

Nesefî, dirayet tefsiri yazmış olmakla beraber eserinde rivayet tefsiri usulüne uygun bir metot izlemiştir.

Eserde kelami mevzulara yer verilmiş, ehl-i sünnet savunulurken; diğer fırka ve mezhepler eleştirilmiştir. Kelam ile ilgili konularda mezhep ayrımı yapılmadan ehl-i sünnet kelamı olarak savunulur.

Pek çok tefsirde olduğu gibi bu eserde de israiliyat bulunur.

Nesefi tefsirinde kıraatlara çokça yer verilir. Bütün mütevatir kıratlar zikredilir. Zaman zaman şaz kıratları da kullanır.

4-Ebu’s-Suud Efendi: İrşadu’l-Akli’s-Selim

1490 yılında İstanbul‟da dünyaya gelmiştir.

Ebussuûd'un tefsiri dirâyet tefsirinin önemli bir örneği olmakla birlikte, ihtiyaç oldukça rivâyetler de kullanılmıştır.

Kur'ân'ın Kur'ân'la tefsiri en önem verdiği ve sıkça başvurduğu bir tefsir yöntemidir. Kur'ân'ın ilk tefsiri mahiyetindeki hadîslere çokça müracaat etmiştir. Tefsirinde bine yakın hadîsi zikretmiştir. Ne var ki, onun tefsiri âyet ve sûrelerin faziletleriyle ilgili zayıf hadisleri kullandığı gerekçesiyle tenkid almıştır.

Âyetleri açıklarken nüzul sebeplerini göz önünde bulundurmuştur.

Nesh meselesini kabul ederek nâsih- mensuh âyetleri belirtmiştir.

Ehl-i sünnet akidesini, ilgili ayetlerde ikna edici bir tarzda izah etmiştir. Kelamla ilgili âyetleri Maturîdî mezhebinin, hukukla ilgili âyetleri Hanefi mezhebinin zaviyesinden tefsir etmiştir.

Müteşabih âyetleri ehl-i ilmin bilebileceğini kabul etmiş ve müteşabih âyetleri tefsir etmiştir.

Huruf-u mukattaları tefsir etmiştir.

Lügat ve nahive geniş yer vermiş, eseri bu yönüyle öne çıkmıştır.

Asr-ı Saadet'te olmuş bazı hâdiselere âyetleri izah ederken tefsirinde yer vermiştir.

Şiirle istişhadda en muvaffak olanların başında gelmektedir.

Kur'ân'ın îcaz ve belağatını göstermeye hususî ehemmiyet atfeden Ebussuûd, bu sahadaki en muvaffak müfessirlerden biri kabul edilmektedir.

Âyetlerin ve surelerin birbirleriyle olan münasebetleri, önemle üzerinde durduğu bir husustur.

Tefsirinde temel olarak Zemahşerî ve Beydâvî'yi almış, bunlara sık sık atıflarda bulunmuştur.

5-Elmalılı Hamdi Yazır: Hak Dini Kur’an Dili

Osmanlı'nın son dönem ilim, fikir ve din adamlarından olan Elmalılı, 1878 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde dünyaya gelmiştir.

Hamdi Yazır, günümüzdeki profesörlüğe denk bir makam olan müderrislik imtihanında önemli bir başarı göstererek 1906 yılında Beyazıt Dersiamı olmuştur.

Bir süre Yüksek İslâm Konseyi diyebileceğimiz Daru'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de üyelik ve başkanlık yapmıştır.

Âyetler arasında sıkı bir münasebet olduğunu ortaya koymuştur.

Âyetlerin iniş sebeplerine temas etmiştir.

Zaman zaman kıraat farklılıklarına işaret etmiştir.

Özellikle Kur'ân'ın ana konusunu ve muhtevasını teşkil eden kelimelerin derin tahlillerine girmiştir.

Âyetlerdeki fıkhî, ahlâki, felsefî ve bazen de tasavvufî noktalara değinmiş; bu konularda doyurucu bilgiler sunmuştur.

Bilhassa yaşadığı dönemde Müslümanlara, Kur'ân'a ve Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve sellem) yöneltilen bazı tenkitlere, ikna edici, aklî ve mantıkî cevaplar vermiştir.

Yazır, kevni ayetleri tefsir ederken dirayetini yoğun bir şekilde ortaya koymuştur. Müellif, ilgili ayetleri tefsir ederken ilmi gelişmelerden bahisler açar. Böylece Kur‟anî hakikatleri ilim diliyle izah eder.

Yazır'ın Tefsir'in baş tarafına koyduğu Mukaddimede Kur'ân hakkında oldukça doyurucu bilgiler verir; tefsir, tevil, tercüme, meal gibi konular üzerinde durur.

Elmalılı, kıssaların basit birer hikâye gözüyle okuyup geçilmemesi, üzerinde iyice düşünülmesi, ibret ve ilham almak için okunulması gerektiğini belirtir.

Hak Dini Kur‟an Dili, özellikle ülkemizde geniş çevrelerin ilgisiyle karşılaşmış, eski ve yeni tefsirler arasında seçkin bir yere sahiptir.