İçerik
İlk halife Hz. Ebubekir döneminde Müseyleme-i Kezzab (yalancı peygamber) öncülüğünde bir irtidat hareketi baş göstermişti. Hz. Ebubekr bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için, mürtedlerin üzerin kuvvet gönderdi. Meydana gelen Yemame Harbinde birçok kurra şehit düştü. Hz. Ömer‟in tabiriyle sahabeler Yemame‟de kelebekleri ateşe yapışıp düşmeleri gibi, düşüp ölüyorlardı.
Öyleyse meydana gelecek yeni bir olayda, yine hafızların şehit olma durumu vardı. Bu durumda Kur‟an metni ciddi zara görebilirdi. Bu yüzden Kur‟an‟ın iki kapak arasında toplanması gerekiyordu.
Aslında Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında Kur‟an‟ı şahsi olarak cem‟ edenler vardı. Ancak şahsi olduğu için üzerinde ittifak vuku bulmamıştı. Mesela, Ġbn Mes’ud, Ubeyy b. Ka’b ve Hz. Ali’ye ait nüshaların varlığından söz edilir.
Cem‟in en kapsamlı ve en ciddisinin resmi yolla Hz. Ebû Bekr‟in hilafeti döneminde yapıldığını görmekteyiz. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz şartlar böyle bir durumu zaruri hale getirmişti.
Hafızların tamamen kaybolması durumunda sadece yazılı metinlerin ortaya konması sorunlara kapı aralardı. Yani Kur‟an‟ın bir araya toplanması meselesinde hem hıfz hem de kitabet çok önemliydi.
Yukarıda bahsettiğimiz savaşta birçok hafızın şehit olması Hz. Ömer‟in dikkatini çekmiş, konuyu Hz. Ebubekr‟e intikal ettirmişti. Hz. Ebubekr bu hususta tedirgin olmuş, ilk etapta kalben kendini mutmain hissetmemiştir. Çünkü o, Hz. Muhammed‟in hayattayken yapmadığı bir işin, mes‟uliyetinden çekiniyordu.
Hz. Ömer‟in hafızların yok olmasıyla, Kur‟an‟ın zarar görülebileceği düşüncesi ileriyi düşünerek ortaya koyduğu bir düşünce idi, Yoksa Yemame harbinde bütün hafızlar şehit olmuş değillerdi.
Zaten Kur‟an‟ın toplanması işlemi, Resulullah‟ın (s.a.v)‟in vefatından sadece altı ay sonradır.
Hz. Ömer‟in işin ciddiyetini tam manasıyla ortaya koyması neticesinde Hz. Ebubekr de ikna olmuş ve bu iş için vahiy katibi Hz. Zeyd b. Sabit‟in razı edilmesi gerekirdi. Hz. Ebubekr de, onu ikna etti ve bu konuya teşebbüs edildi.
Vazife neden Zeyd b. Sabit‟e verilmişti:
1. Zeyd b. Sâbit Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından özel olarak görevlendirilen vahiy katiplerindendi. Zekasıyla da sahabiler arasında temayüz eden bir zattı.
2. O hem vahiy katibi hem hafız idi ve aynı zamanda Hz. Peygamberin son kıraatında da hazır bulunmuştu. (Arza-i Ahire denilen, Hz. Muhammed‟in Kur‟an‟ı) Hz. Cebrail‟e iki defa okuduğu mecliste hazır bulunması)
3. O, Kur‟an‟ı Hz. Muhammed hayattayken tamamını hıfzettiği gibi, düzgün bir okuyuşa da sahipti.
4. Genç olmasının sağladığı üstünlük. Kendisinden istenileni daha rahat bir biçimde yerine getirme üstünlüğü.
5. Güvenilir olması ve herhangi bir suçlamaya tabi tutulmaması.
Bu hususta Hz. Zeyd‟e iki görev verildi: biri, Hz. Muhammed (s.a.v)‟in huzurunda yazdığı ayetleri tahkik edip bulmak, diğeri ise, bu ayetleri bir kitap halinde toplamak idi.
Zeyd b. Sabit Kur‟an nüshalarının Resulullah‟ın huzurunda yazılıp yazılmadığın tespit ediyor ve aynı zamanda, bu nüshaların ezberlenip ezberlenmediğini, kontrol ediyordu.
Zeyd b. Sabit kesinlik kazanmayan hiçbir metni Kur‟an‟a dahil etmemiştir. Böylece bir usul dahiliinde Kur‟an‟ın cem‟i hadisesi bir yıl devam etmiştir.
Zeyd b. Sabit Kur‟an‟ı toplama işleminden sonra bir defa gözden geçirince Ahzab Suresi‟nin 23. Ayetinin eksikliğini fark ediyor. Bunun üzerine Ensar ve Muhacir‟e müracaat ediyor. Ancak ayeti bulamıyor. Sonunda Huzeyme b. Sabit‟in yanında olduğuna vakıf olup, ayeti alıp ilgili yere kaydediyor.
İkinci kontrolde Tevbe Suresinin 128-129. Ayetlerinin eksikliğini farkediyor. Onu da araştırıp bulamıyor. En nihaye yine Huzeyme ayeti getiriyor. Bu da gerekli yere kaydediliyor.
Huzeyme‟nin bu ayetleri sunarken iki şahit bulamamıştır. Ancak Hz. Muhammed‟in onun hakkında söylediği “züş-şehadeteyn” (şahitliği iki kişinin şahitliğine denk olarak nitelenmesi) nitelemesidir.
Derlenen Mushafın Özellikleri
Zeyd b. Sabit‟in titiz çalışması sonucu toplanan Kur‟an, kullanılmaya elverişli değildi. Çünkü çeşitli malzemelere yazılmış ve dağınık bir vaziyetteydi. Zeyd b. Sabit Kur‟an‟ı elverişli hale getirmek için Kur‟an nüshalarının tamamını deri bir malzeme üzerine yazarak, yeni bir nüsha oluşturdu. İşte son vaziyetini alan bu nüshanın bazı özelliklerine bakalım:
1. Derleme (cem‟) işi, en sağlam usullerle gerçekleştirilmiştir.
2. Tilaveti mensuh olan ayetler Kur‟an metnine alınmamıştır.
3. Bu nüshada yer alan ayetlerin tevatür yoluyla bize geldiğine dair ümmetin icmaı vardır.
4. Zeyd b. Sabit tarafından derlenen bu nüshaya İbn Mes‟ûd‟un teklifiyle Mushaf adı verilmiştir.
Bu nüsha artık resmiyet kazanmış bir nüshadır. Büyük bir titizlikle toplanıp bir araya getirilen Mushaf, Hz. Ebubekr‟e, Ondan Hz. Ömer‟e, ondan da Hz. Hafsa‟ya teslim edilmiş olup Hz. Osman‟a kadar ulaştırılmıştır.
B. Kur’an’ın Çoğaltılması (İstinsahı)
Kur‟an‟ın nüshalarının çoğaltılması, Hz. Osman döneminde olmuştur. Bu hadise Kur‟an‟ın muhafazası için yapılan hayati bir meselesidir. Hz. Osman döneminin belki de en önemli faaliyetidir.
Kur‟an‟ın çoğaltılmasına neden gerek duyuldu? Bunun sebeplerini de şöyle sıralayabiliriz:
1. Çoğaltmayı Gerektiren Sebepler
Hz. Ebubekr zamanında cem‟ edilen Kur‟an-ı Kerim, Hz. Ömer döneminde herhangi bir işleme tabi tutulmamıştı. Ancak Hz. Osman döneminde gere kıraat gerekse kitâbet hususundaki bazı meselelerden dolayı istinsahı icap etti.
a. Kıraatle İlgili İhtilaflar
Hz. Osman zamanında İslam geniş coğrafyalara ulaşmıştı. Bu coğrafyalarda yaşayan insanlara gönderilen muallimlerin farklı kıraatteki okuyuşları –kıraat farkını bilmeyen- halkta münakaşalara sebep oluyordu.
Hatta Kur‟an dersi veren muallimlerin her birinin, talebelerine farklı kıraatler öğretmesi, - farklı kıraatlerin birbirini inkar etmesi- ihtilafa neden olmuş, durumdan haberdar olan Hz. Osman, Mushaf yazılması tavsiyesinde bulunmuştur.
Diğer bir rivayete göre, Hz. Osman‟ı Kur‟an‟ı istinsah etmeye sevk eden en önemli olay şudur: Azerbaycan-Ermenistan seferine katılan Irak ve Suriyeli askerler arasında Kur‟an‟ı farklı okuyuş tarzı olmuş ve her iki taraf da kendi kıraatlerinin doğru olduğunu savunmuşlardır. Taberi‟ni rivayetine göre, Irak ve Şamlılar farklı rivayetleri okuyor ve her biri diğerini tekfir ediyordu.
Burada tehlikeyi sezen komutan Huzeyfe b. El-Yeman, Hz. Osman‟ı bu karışıklığı gidermeye teşvik etti.
Hz. Osman bu husus için Hz. Hafsa‟da mevcut olan nüshayı ödünç olarak istedi.
Hz. Osman önce bir heyet kurdu. Heyette Hz. Zeyd b. Sâbit (Sadece Hz. Zeyd Kureyşli değildi), Abdullah b. Zubeyr, Sa’id ibnu’l-As vs Abdurrahman b. Haris b. HiĢam vardı.
Buna göre Hz. Zeyd ile herhangi bir ayet üzerindeki bir ihtilaf halinde, o ayet Kureyş lehçesine göre yazılacaktı. Zira Kur‟an bu lehçe üzerine nazil olmuştu.
Çoğaltmada Esas Alınan Prensipler
Hz. Osman, Kur‟an‟ın çoğaltılması için kurulan heyetin şu prensipler doğrultusunda hareket etmeleri talimarını vermişti:
1. Çoğaltmada Zeyd b. Sabit tarafından derlenen nüsha esas alınacaktır.
2. Çoğaltılacak Mushafa sadece son arzada ayet olması kesinleşmiş ayetler alınacaktı. Tilaveti mensuh ayetler alınmayacaktı.
3. Kelimelerin yazılışında bir ihtilafın vukuu halinde, Kureyş Lehçesi esas alınarak yazılacaktı.
4. Birkaç nüsha yazılarak çeşitli beldelere gönderilecekti. Ancak kıraati ve kitabeti bu nüshaya uymayan Mushaf ya da sahifeler yakılarak imha edilecekti.
5. Şerh ve açıklama maksadıyla şahsi Mushaflara eklenen özel notlar bu mushafa alınmayacaktı. Bu durum hem kıraat farklılığı kargaşasına yol açıyordu hem de zamanla Mushafa eklenen bu özel notların Kur‟an‟dan addedilme tehlikesi vardı.,
3. Çoğaltma Esnasında Yapılan Faaliyetler
Zeyd b. Sabit başkanlığında kurulan istinsah heyeti bu görevi tam beş yılda yerine getirmiştir. Sadece “et-Tâbut” kelimesinin kapalı te ile mi yoksa açık te ile mi biteceği hususnda ihtilaf yaşanmış; Hz. Osman‟ın müdahalesiyle “açık te” de karar kılınmıştır.
Hz. Osman‟ın zamanında çoğaltılan nüshaların sayısı hususunda ihtilaflar vardır. dört olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bu sayının altı ya da yedi olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Dört nüsha olduğunu söyleyenler, nüshaların üçü, Kûfe, Basra ve ġam‟a gönderilmiş, bir adedi de Medine‟de bırakılmıştı ki buna, “el-Mûshâfu‟l-İmâm” adı verilmiştir.
Yedi olduğunu iddia edenler ise yukarıdakilere ilaveten, Mekke, Bahreyn ve Yemen‟e birer nüsha gönderildiğini söylemişlerdir.
Hz. Osman teksir edilen Kur‟an nüshalarını çeşitli beldelere gönderirken, bu beldelerde bulunan halkın elinde -daha önceden- bulunan bütün nüshaların da imha edilmesini istemiştir.
Hz. Osman tüm bu işleri yaptırırken, kendi şahsi fikrine göre yapmamış, Müslümanların görüş ve düşüncelerine başvurmak şartıyla, istişare yoluyla yapmıştır. Bu yüzden yaptığı işler, sahabeler tarafından da memnuniyetle karşılanmıştır. Nitekim sahabeler tarafından kaleme alınmış özel nüshalar –ki bunların tertibi birbirinden farklı ve açıklama içeren nüshalardı.- da imha edilmiştir. İmha edilen bazı şahıs nüshaları şunlardır: Ali b. Ebi Talib, Ubeyy b. Ka‟b, Abdullah b. Mes‟ud, Ebû Musâ el-Eş‟arî.
Hz. Osman Kur‟an nüshalarını çeşitli İslam beldelerine gönderirken, bunu okuyup- öğretecek muallimler de göndermiştir. Kaynaklar bu muallimlerin isimlerini de yazmıştır. Buna göre, Abdullah b. es-Saib-Mekke‟ye; Muğire b. Şihab-Şam‟a; Ebû Abdirrahman es- Sülemi-Kufe‟ye; Amir b. Kays-Basra‟ya gönderilmişlerdir.
Hz. Osman zamanında yapılan bu faaliyetler neticesinde, halk arasında birlik sağlanmış; tesis edilen güven sayesinde Kur‟an nüshalarının istinsahı hız kazanmış ve Kur‟an nüshaları olabildiğince fazla çoğaltılmıştır. Hz. Osman‟dan sonra da devam eden bu faaliyet neticesinde Kur‟an nüshalarının sayısının Sıffin Savaşında 500 olduğu rivayet edilir. –Ki bunlar savaşta havaya kaldırılan Mushaf sayısı olup o zamana kadar yazılmış Mushafların tamamını kapsamamaktadır.-
Netice itibariyle Hz. Ebubekr‟in yaptığı işle Kur‟an‟ın metninin kaybolması engellenmiş, Hz. Osman‟da çıkan kıraat ihtilaflarını bertaraf etmek için bu nüshayı tashih ve teksir etmiştir.
4. Çoğaltılan Mushaflardan Günümüze Ulaşanlar
İstinsah edilip çeşitli İslam beldelerine gönderilen Mushafların dördü çeşitli nedenlerden dolayı yok olmuştur.
Üçü de günümüze ulaşmıştır. Bunlardan biri Topkapı Sarayı‟ndadır. (Bunun Hz. Osman‟ın şehit edildiği sırada okuduğu nüsha olduğuna dair rivayet vardır.) Bir Taşkent‟te; diğeri de Londra‟dadır.
Muhammed Hamidullah, Topkapı Sarayı‟nda bulunan Kur‟an nüshasının, I. Dünya Savaşı sonunda Medine‟den çıkan Türk askerlerinin bazı kitaplarla beraber yanlarında taşıyarak getirdiklerini ve oradaki yetkililerin, Türkiye‟den iadesini şart koştukları halde, bir bahaneyle alıkonulduğunu ve bu nüshada Hz. Osman‟ın şehadet kanı izinin olduğunu söylemektedir.
Taşkent‟teki nüsha ise Türklerle savaşan Timur vasıtasıyla Semerkant‟a götürülmüş, Rusların burayı işgal etmesiyle beraber Ruslarda kalmıştır. Rusya‟da komünistler iktidarı ele geçirdiklerinde, Ali Topçu adlı bir asker tarafından kaçırılarak Taşkent‟e getirilmiş ve orada kalmıştır. Londra‟daki Mushaf hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak İngilizlerin bu nüshayı, Moğollardan kalma sarayların birinden aldıkları söylenmektedir.
C. Kur’an’a Hareke ve Nokta Konulması
İslam‟dan önce Arap yazısı oldukça basit ve ibtidai idi. İslam‟la beraber bu yazının kullanım sahası gelişmiş ve yayılmaya başlamıştır. Çünkü İslam‟da kitabetin olması zaruri bir işti. Müslümanların Medine‟ye hicretiyle beraber okuma faaliyetlerine hız verilmekle beraber, henüz yazı istenilen seviyede değildi. Özellikle birbirine benzeyen harfleri birbirinden ayıran nokta ve harekeler yok idi. Sahabeler oldukça doğru bir biçimde okumasına rağmen, ufak tefek hatalar oluyordu.
Hicri I. Asrın II. Yarısından itibaren Arap olmayanların da Müslüman olmasıyla, Kur‟an‟ın okunuşundaki hatalara sık sık rastlanır oldu. Bunun da sebebi yazıda nokta ve harekelerin olmayışı idi. Mesela; Osman b. Ebî Şeybe Fil Suresi‟ndeki (Elem) edatlarını (Elif- Lam-Mîm) olarak huruf-u mukattaa‟ şeklinde okumuştur. Yine Hamza ez-Zeyyat da, (La raybe fiyh) ayetini, (La zeyte fiyh) şeklinde okumuştur.
Bu da Kur‟an-ı Kerim açısından tehlike arz eden bir durum idi.
Kur‟an‟ın ilk olarak harekelenmesiyle ilgili vuku bulan hadise şu şekilde anlatılır: Basra‟da vali olan Ziyâd b. Sümeyye, Ebû’l-Esved ed-Düelî‟den Arap dilinin ıslahı için bir usül koymasını istemiş ancak ed-Düelî bu teklifi başlangıçta reddetmişti.
Fakat zamanın hadiseleri içinde Arap Dilinin fesada uğradığını ve Kur‟an‟a zarar gelebileceğini düşünen Ziyâd, bir adamın ed-Düelî‟nin yolunda oturup bir ayetin yanlış okunmasını istedi.
Bunun üzerine Ebu‟l-Esved: İnsanların durumunun böyle olacağını tahmin etmezdim diyerek. Valiye gidip teklifi kabul ettiğini söyledi. Valinin kendisine gönderdiği 30 kadar katipten birini tercih etti ve ona şöyle dedi: Bir eline mushafı al, diğerine ise muhalif renkte bir boya al ağzımdan fetha çıkınca, harfin tam üstüne bir nokta, kesere okuduğumda harfin altına bir nokta, ötre okuduğumda ise, harfin önüne bir nokta koy. Eğer bu harekelerde gunne yaparsam iki nokta koy.
Böylece ed-Düelî, Kur‟an‟ı ağır ağır okuyunca, katip de noktaları koyuyordu. Her nüshanın bitiminde ed-Düelî, sayfaları alıp kontrol ediyor ve bu tarzda bütün Kur‟an‟ı tamamlayıncaya kadar devam ettiler.
Arap alfabesinin harekelenmesi Kur‟an‟ın i‟rab yönünden doğru okunması açısından önemliydi ancak birbirinin aynı olan harflere nokta konulması da zaruriydi. Çünkü Arap olmayanların benzer harfleri (Be,Te,Se gibi) yanlış okuma tehlikesi devam ediyordu.
Harekeye rağmen hala Kur‟an‟ın hatalı okunabildiğini gören Irak Valisi Haccâc b. Yusuf, bir rivayete göre Nasr b. Âsım‟dan; bir rivayete göre de Yahyâ b. Ya‟mer‟den bunun tedbirinin alınmasını istemişti. Yapılan bu işlemle Kur‟an‟ın i‟cam denilen noktalama işi de yapılmış oluyordu.
Hem hareke yerine geçen işaretler, hem de harflerdeki noktaların kullanımı ilk etapta nokta konulmak suretiyle yapılmıştı. Bu nokta ve harekeleri ayırmak için de farklı renklerdeki mürekkep kullanılmıştı. Ancak bugünkü tarzda, harekelemenin el-Halil b. Ahmed tarafından yapıldığı söylenmiştir. Kur‟an üzerinde yapılan bu tasaruflara karşı gelen alimler olduğu gibi, işin lüzumunu savunanlar da olmuştur.
Sonraki aşamalarda Kur‟an ayetleri arasına durak konmıştur. Hicri 6. Asırda Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendi, Kur‟an‟daki manalar dikkate alınarak, Kur‟an‟a bir takım harf ve işaretler konmuştur. (Secavend denilen) En son da sûre ve cüz başlıkları, hizb ve secde işaretleri ihtiyaca binaen Kur‟an‟a çizilmiştir. Böylece Kur‟an‟ın harekelenmesi ve noktalanması en son halini almıştır.