İçerik

Müteşabihul Kuran

Müteşabihul Kuran

 1. Manası ve Niteliği:

Müteşabih (birbirine benzeyen iki şeyden her biri) kelimesi, tefaül veznindeki teşabüh (iki şeyin birbirine benzemesi) masdarından türemiş ism-i faildir. Teşabüh de şibh kökünden türetilmiştir.

Kavram olarak müteşabih, manaları bilinmeyen yahut herhangi bir sebepten dolayı anlamlarında kapalılık bulunan ya da birden çok manaya ihtimali olup, bu manalardan birisini tercihte zorluk söz konusu olan ayet, kelime ya da harflerdir.

Demek ki müteşabih ayetlerde “bilinmezlik”, “kapalılık” ve “benzer anlamları tercihinde zorluk” gibi üç ayrı nitelik vardır.

Bilinmezlik: Kur‟an‟ın bir kısmının mahiyet ve hakikati bilinmez. Ancak mutlak kudretin dahilindedir.

Kapalılık: Bazı ayetlerin anlaşılması için başka naslara ihtiyaç vardır. Ancak yapılan yorumlarda Allah‟ın maksadının tam olarak ortaya konduğunu iddia etmek imkansızdır.

Bir kısım ayetler de farklı anlamlara müsaittir ve bu anlamlarda tercihi zorlaştıracak derecede bir benzerlik vardır. Dolayısıyla bu çeşit ayetlerin yorumlanmasında da zorluklar vardır. Sonuç olarak da bu ayetlerde yapılan tercihin isabetli ve mutlak doğru olduğunu iddia etmek imkansızdır.

Müteşabih olmayan ayetler ise muhkemdir. Kendisiyle neyin kastedildiği anlaşılabilecek derecede açık olan, nazım ve telifi itibariyle herhangi bir ihtilafa yol açmayan ve tek bir anlama delalet eden ayetlere muhkem denir.

2. Kur’anî Nasları Sınırlandıran Ayetlerin Tahlili

Kur‟an‟da muhkem ve müteşabih kavramları bizzat kullanılmıştır. Bu ayetlerin ne anlama geldiklerini iyi tahlil etmek gerekir ,HudSuresi1.Ayetebaktığımızda

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır ki,” sanki Kur‟an‟ın tüm ayetlerinin muhkem olduğunu anlıyoruz.

Ancak Zümer Suresi 23. Ayete baktığımızda, Allah, ayetleri birbirine benzeyen ... Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir.” Sanki Kur‟an‟ın bütün ayetlerinin müteşabih olduğu anlaşılır.

indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân, 3/5) ayetlerini bir kısmının muhkem, bir kısmın ise müteşabih olduğu anlaşılır.

Bu ayetlerdeki ihtilaflar şu şekilde giderilmiştir:

Yukarıda geçen ilk iki ayet ile üçüncü ayette kullanılan muhkem ve müteşabih kavramlarının anlamları bir değildir.

Birinci ayette Kur‟an‟ın muhkemliği ifade edilmiştir. Buradaki muhkem, Kur‟an‟ın her yönüyle bozulmadan uzak, sağlam, ve sonsuz hikmetleri ihtiva etmesi anlamına

56

gelmektedir. Buna göre Kuranın tamamı muhkemdir. sözü, onun nazım ve icâzının güzelliğini, lafız ve mana yönüyle arasında bir bozukluk ve tenakuzun olmadığını ifade eder.

İkinci ayette geçen müteşabih ise, Kur‟an‟ın ayetlerinin belağat, fesahat ve doğruluk icâz yönüyle birbirlerine benzerliklerini ve birbirlerini tasdik ettiklerini ifade etmek için kullanılmıştır. Zaten ayetlerin siyak-sibakı da meselenin bu yönlerini aydınlatmaktadır.

Oysa Üçüncü ayette kullanılan muhkem-müteşabih kavramlarının tamamen konumuzla alakalı bir biçimde kullanıldığını görüyoruz.

Âl-i İmrân Suresi 7. Ayette geçen maksatlar alimler arasında ihtilafa sebep olmuştur. Örneğin, Müteşabihin anlamını sadece Allah mı bilir yoksa ilimde derinleşmiş ulema da mı bilir? Meselesi tartışma konusu olmuştur.

Bu meselenin ihtilafı da ayette vakfın nerede olacağı hususundan kaynaklanır. Birçok alime göre müteşabih ayetlerin anlamını Allah‟tan başka kimse bilmez iken, bazı alimler de ayetteki vakfın yerini değiştirmek suretiyle ilimde derinleşmiş alimlerin de bu manalara vakıf olabileceklerini dile getirmişlerdir.

3. Müteşabihin ÇeĢitleri

Eş-Şatibi‟ye göre müteşabihler mutlak veya izafidir. Mutlakları sadece Yüce Allah bilirken, izafileri ise, ilimde derinleşmiş alimler de bilir.

a. Mutlak MüteĢabihler

Mahiyeti sadece Allah tarafından bilinen müteşabihlerdir. Bunların başında huruf-u mukattaa’lar gelir. Allah’ın sıfatları, ahiret halleri, rûh, sûr, dabbetü’l-arz, arĢ, kürsi, kalem, levh-i mahfuz, sidre-i münteha, beyt-i ma’mur gibi konuları içeren ayetlerin anlamlarını da sadece Allah tarafından bilinir.

Konuyla ilgili bazı örnekler:
Rûh:٠َ “Sanaruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin emrindedir. Size pek az ilim verilmiştir." (İsrâ, 17/85) Buradaki rûh‟un mahiyeti nedir? Kur‟an mı, Hz. Cebrail mi, Kur‟an‟ı vahyediliş

biçimi mi yoksa bedendeki ruh mu? Bilinmemektedir.

"Ruh, Rabbimin emrindedir.” Ayetin bu kısmı da farklı anlamları ifade eder. Eğer “rûh” Hz. Cebrail ise, Allah‟ın emriyle hareket ettiği, vahiy getirdiği ortaya çıkar. Eğer “emir”

57

iş ve fiil manasında ise, Ruhun mahiyetini sadece onu yaratan Allah bilir. İnsanlar pek az bir bilgiye sahiptirler.

Ayetin “Size pek az ilim verilmiştir." Kısmı da açık değildir. Burada kastedilen tüm insanlar mı yoksa soruyu soran Yahudiler mi? bilinmemektedir.

Sûr: Kur‟an‟ın 10 yerinde geçen bu kelime de müteşabihtir. Çünkü sûr‟un hakikat ve mahiyeti, üfürülme zamanı, iki sûr arasındaki süre gibi hususlar tarafımızca bilinmeyen konulardır.

Müfessirler suru ceylan veya başka hayvanın boynuzlarından yapılan ve kuvvetli ses çıkaran bir boru olarak nitelerlerken, İsarafil (a.s)‟ın kıyamet öncesi ve sonrası üfleyeceği şeyi ifade eder mi?

Sûr kavramının geçtiği ayetlere bakıldığında “Nefhatu‟l-feza” denilen ilk üfleyişte bütün insanları şiddetli bir ölüm korkusu saracaktır. (Neml, 27/87)

İkinci nefha ise bütün mahlukatın ölümüne yol açar. (Zümer, 39/68). Üçüncü üflemede ise, bütün insanlar yerlerinden kalkıp, ilahi mahkemeye doğru koşacaklardır. (Yasin, 36/51).

Dolayısıyla yukarıda geçen surla ilgili ne bir ayette ve ne de bir hadiste açıklayıcı bir bilgi yoktur. Bazı tefsirlerde tafsilat verilmişse de, bunların kaynağını İsrailiyattan olma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

:Dâbbetü’lArz:Şuayette,kıyamettenönceçıkacakbircanlıdansözedilmektedir Kıyametin kopacağına(“dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. ” (Neml, .)27/82

Müfessirler bu varlığı tafsilatıyla anlatmış ve resmetmişlerdir. Halbuki onların bu bilgilerini doğrulayacak hiçbir husus bu ayette geçmemektedir. Hadiste ise sadece Ebu Hureyre‟nin rivayeti vardır ki, buna göre Dabbetü‟l-arz‟da Hz. Musa‟nın asâsı ve Hz. Süleyman‟ın mührü vardır. Asâ ile inananların yüzüne “mü‟min”, mühür ile de inkarcıların yüzüne “kafir” damgasını vuracaktır.

Kıyamet alametleri olarak kabul edilen bu canlının tafsilatı, sanki asılsız rivayetler veya İsraili bilgilerden kaynaklanmaktadır.

Dabbetü‟l-arz‟ın ne zaman ve nereden çıkacağı ve mahiyetinin nasıl olacağı hususu bizce bilinmemektedir. Demek ki bu meselenin ilmi sadece Allah‟ın katındadır. Yapılan yorumlar, tefsirler ve te‟viller sübjektiftir. Kesin bir bilgi olarak kabul edilemez.

58

b. İzafi Müteşabihler

Bu kısım müteşabihler, kastedilen mananın anlaşılmasında bir delile veya harici bir açıklamaya ihtiyaç gösteren hafî, müşkil, mücmel, mübhem, müevvel, mutlak ve genel manalı ayetlerle garip kelimeler ve dilcilerin manalarında ihtilaf ettikleri lafızların bulunduğu ayetlerdir.

Kainatın oluşumuyla ilgili kevnî/kozmolojik ayetler de bunlardandır.

İzafi müteşabihlerdeki benzeyiş yoğunluğu, hakiki müteşabihlere göre daha az olduğu için, alimler bir takım karinelere dayanarak bunları yorumlama haline sahiptirler.

Karineler iyi tespit edilirse, yorum kalitesi yükselir. Bunda da alimin konumu (ilim, yetenek, kavrayış) çok önemlidir.

ba. Lafzi MüteĢabihler

Kelimenin yapısında görülen bu çeşit müteşabihlik, lafzın ya garip ya da müşterek olması durumunda söz konusudur. İkiye ayrılır:

baa. Garip Lafızlar

Meyveler ve otlaklar, Size ve hayvanlarınıza bir ( yarar (meta) olmak üzere...” Bu ayette geçen altı çizili kelime müteşabihtir. Sebebi ise, garabettir. (Garip olması).

Hz. Ebubekr ve Hz. Ömer, bu kelimenin ne anlama geldiklerini bilmediklerini söylemişlerdir.

Bir sonraki ayette (taşıdığı karineye bakılarak) اَثًّب kelimesinin anlamı ortaya

konulmuştur. Ancak bu kesin bir sonuç değildir. Zira kelimenin çayır, sebze saman ve çerez gibi anlamları da vardır.

Demek ki, müfred lafızlardaki garabet teşabühe yol açan sebeplerdendir. Bu kelimeler mana yönüyle mücmeldirler. Anlaşılması için bir karineye ihtiyaç duyulur. Karineye rağmen İlahi maksadın tam anlaşılması mümkün olmayabilir.

bab. MüĢterek Lafızlar

Şayet bir kelime birden çok mana ifade eder ve bu manalardan birini tercihte zorluk olursa, bu kelime manasındaki iştirakten dolayı müteşabih olur.

,Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu

Ayette geçen yemin kelimesi sağ el, kuvvet ve yemin manalarına gelmektedir. Buna

göre ayetin manası, Hz. İbrahim (as) kavmine ait putlara sağ eliyle (veya kuvvetli bir biçimde veya yemin ederek) vurdu. Şeklinde olur. Yemin lafzı için müşterek olan bu manalardan herhangi biri verilebilir.

bb. Manevi Müteşabihler

Müteşabihlik bazen de ayetlerin manasında görülebilir. Manası açık olmayan veya birden çok manaya hamledilebilen ayetler bu başlık altında değerlendirilir. Bu tarz müteşabihlik genelde Allah‟ın (cc) varlığına ve kudretine işaret eden ayetler ile kainata dair bazı gerçekleri dile getiren ayetlerde olur.

o,iki denizi birbirine salmıştır. Bu, tatlı, susuzluğu giderici; şu, tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirlerine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur.” (Furkân 23/53) (Benzer manalar Rahman, 55/19-20. Ayetlerde de mevcuttur.)

Bu ayetlerin manasında bir müteşabihlik vardır. Çünkü, tatlı su ile acı suyun karışmasına engel perdenin ne olduğu bilinmemektedir. Mesela birçok müfessire göre bu engel “kara parçası” ya da “Allah’ın, kudretinden yarattığı bir settir.”

Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre bu perde, “su engeli”dir. Yani yoğunluk farkından dolayı suların birbirine karışmamasıdır.

“Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar.” (En‟am, 6/125.)

Müfessirler bu ayeti tefsir ederlerken, Allah‟ın hidayete erdirmek istemediği kimsenin doğru yolu bulmasını, göğe çıkmasının imkansızlığına bağlayarak, “insanın göğe çıkmaya nasıl gücü yetmezse; Allah göğsüne iman sokmadıkça insanın, mü‟min olmaya da gücü yetmez.” Ya da “insan için göğe çıkmak ne derece uzak ise, kafire de iman o derece uzaktır” şeklinde yorumlamışlardır.

Oysa insanların havada tayeran etmesiyle bu ayetteki bir hakikat de anlaşılmıştır. Buna göre, insan yükseğe çıktıkça havanın basıncı düşer. Bu da nefes almayı zorlaştırır. Her yüz metre yükseklikte hava basıncı bir derece düşer. Dolayısıyla yapılan benzetme aynı zamanda kainatta cari olan bir kanunu da açıklamış oluyor.

4. Müteşabihin Hikmetleri

1.   1. Müteşabihlerin Kur‟an‟da yer alması, insanlar için bir imtihan vesilesidir. Çünkü bu çeşit ayetler, insanın gayba imanının ölçüsünü ortaya koyar.

2.   2. Bu ayetler, insanın ne kadar bilgili ve kabiliyetli olursa olsun aciz ve cahil olduğunu; Allah‟ın da kudretinin ve ilminin yüceliğini gösterir.

3.   3. Bütün ayetler muhkem olsaydı, sadece bir görüş ortaya çıkardı. Farklı düşünce ve yapıdaki mezhepler ortaya çıkmazdı. Halbuki müteşabihatın varlığı düşünce zenginliğine zemin hazırlamıştır.

4.   4. Kur‟an‟ın ezberlenmesi ve muhafazasında kolaylık sağlamıştır. Çünkü müteşabihlerdeki öz ve çok yönlü manalar geniş geniş ele alınsaydı. Kur‟an‟ın hacmi oldukça büyük olurdu.

5.   5. Müteşabihlerin manasının tespitinde zorluk ve meşakkat vardır. Meşakkatin çokluğu, sevabın çokluğuna vesile olur.

6.   6. Müteşabih ayetler sayesinde insanlar akli delillere başvurmak mecburiyetinde kalmış ve zihni faaliyetleri dinamiklik kazanmıştır. Müteşabihler olmasaydı, zihin durağan olup, taklitten öteye geçmeyecekti.

7.   7. Bütün ayetler muhkem olsaydı, alimler veya alim-cahil arasında bir mertebe farklılığı olmazdı. Herkes aynı seviyede olurdu.

5. Müteşabihle ilgili Yazılan Bazı Eserler:

1.   1. Kâdî Abdulcebbâr ve es-Suyûtî: Müteşâbihul-Kuran

2.   2. Abdurrahman b. el-Cevzî: Defu Şubehit-Teşbih

3.   3. İbn Teymiyye: el-İklil fil-Müteşâbih vet-Tevil